Mayıs ayında iş için 2 gün geçirmem gereken Amsterdam'la ilgili haftasonunu da katarak 5 günlük plan yapmıştım. Sonuçta 2-3 akşam bir şehri tanımak için yeterli olmayacaktı. Ama tüm vaktini dolaşmak için harcayacak gezginlere dahi 4 günden fazla plan yapmalarını önermiyorum. Ki bunu para harcama limiti olmadan tüm müzelere giriş yapacaksınız gibi düşünerek söylüyorum. 4 tam gün fazlasıyla yeter.
Zaten az nüfusa sahip, küçücük bir şehir. Her yerde yazdığı gibi bisikletler şehri. Normalde bisiklet kullanan birisi zaten kesinlikle orada da kiralayıp gezmeli. Ama normalde kullanmayıp sadece dengede durmasını bilen gezginler dahi kaç gün kalacaklarsa bisikletlerini kiralasınlar her yere onunla gitsinler derim.
Bir bisiklet sevdalısı olarak benim söylemeden geçemeyeceğim tek şey bisiklettir bu şehirle ilgili. Diğer parklar, müzeler zaten onlarca yazıda, blogda anlatılıyor yıllardır.
i am amsterdam yazısını görmeden dönmem diyenler için.. Galiba şehirde 3-4 farklı noktada var o yazı. Ben iki tanesini Vondelpark'ın içinde gördüm. Bu park zaten görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Hemen yanında 'devlet müzesi' gibi bir şey var. Farklı bir şeyler arayanlar için belki çok bahsi geçmeyen, işkence müzesi diye bir yer var. Dam Meydanı'nın oralarda. Beni çok cezbetmedi ama, sonuçta kaç şehirde daha olabilir ki..
Gene buralara yakın -zaten hemen herşey birbirine çok yakın- çook eski bir "patates kızartmacısı" var. 1887'den beri... Patates sonuçta ama caddelerde dolaşırken iyi gidiyor.
Bir öneri.. Akşama kadar dolaştınız, çok yoruldunuz.. Basın pedallara, merkezden uzaklaşın. Yok böyle bir huzur. Şahane evler.. Jilet gibi caddeler.. İnsana ve bisiklete saygı.. 2-3 saat dolaşın öyle dönün otelinize. Zaten dümdüz caddelerde yorulma gibi durum yok. Bu arada bisiklet için, Macbike isimli bisiklet firmasını tercih ettim ben, şahane hizmet aldım. Diyeceksiniz ki, 10-15 euro veriyorsun, bisikleti kiralıyorsun.. Ne hizmeti? Öyle değil tabi canlar, aletin kalitesi önemli. Gece sokakta bırakıyorsunuz, bunun üzerinde iki tane kilit var. Depozito olarak pasaportunuzu bırakıyorsunuz, ama adamlar son derece güvenilir ve kurumsal. Yani hem bisikletiniz hem siz güvende olmuş oluyorsunuz. Ayrıca ana yerleri hemen merkez tren istasyonunun içerisinde. Tekrar tekrar dediğim gibi hiç yürümekle yorulmayın, hiç daha şehre indiğiniz ilk dakikalarda tramvay sistemini çözmeye çalışmayın. Taksiye zaten para bayılmayın. Bir harita ve bisiklet ile gidemeyeceğiniz yer yok.
Taksi demişken -biraz öğrenci mod'a geçiyorum- zaten inanılmaz pahalı bir şehir. Oteller 200-300 euro, normal bir yemek 30-35 euro, fast food 10 euro, tramvay bileti 3, 10-15 dakikalık taksi ise 50 euro civarı... Bu rakamları da az çok gitmeden önce bütçe yapmanız amacıyla yazıyorum.
7 Ağustos 2014 Perşembe
19 Nisan 2014 Cumartesi
Bir daha mı Nyc? Olur..
Başlık hemen farklı bir düşünceye sevk edebiliyor. Ama hayır! Her ay iki günlüğüne gitme fırsatım olsa, yolda geçecek olan 2 günü düşünmem basar giderim new york'a...
Washington'da katılmam gereken bazı toplantıları bitirdikten sonra 3 günlüğüne new york'a geçme fırsatını geri tepemezdim. Cuma günü sabahtan güzel olarak nitelendirilebilecek Washington şehrini az biraz daha dolaşarak öğle 12'de Jfk uçağına atladım. Taxi yolunda kalkışa 1 dakika kala gelişen bir aksilik bizi tam 1 saat uçağın içinde bekletse de, canım bir tanem büyük elmam beni sadece 55 dakika uzaklıkta bekliyordu.
Geçen seyahatimde yetiştiremediğim 1 yıldır aklımda kalan yerlerin listesini çıkarmıştım. Otele yerleştiğim gibi metroya atlayıp listeye çizik atmaya başladım.
İlk durak - Little Italy: Nereden bineceksiniz bilmiyorum ama Essex st. durağına ulaşmanız gerekiyor bir şekilde. Sonra sokaklar sizin caddeler benim yürüyorsunuz. İnanılmaz. 4-5 katlı binalar.. Hatta 3 bazen.. İki bina arasından bakıyorsunuz, karşınızda one world building... Manhattan'ın bu kadar içindesiniz ama manhattan'ın bu kadar dışındasınız. Biraz daha yürüyorsunuz Chinatown.. İnsanlar kapı önlerinde muhabbet ediyorlar. Tam iş çıkışı. Çok farklı milletlerden insanlar sokaklarda. Aileleriyle birlikte evlerine gidiyorlar. Ben çok açım. Noodle mı pizza mı karar vermeye çalışıyorum. Önüme önce pizzacı çıktığı için, ufacık 2 masa 4 bar tabureli genç bir arkadaşın işlettiği mahalle pizzacısına girdim. Tabi enfes..
Bu şehirde tek bir planım vardı. Deliler gibi yürüyecektim. Soho'ya doğru çıktım. Oradan da Park Avenue'ye.. Hedef Grand Central... Tam havanın kararmasına yakın yolumuz kahrolası federaller tarafından kesildi. Evet her yerde polis araçları vardı. Ve kavşağın dört köşesinde birikmiş insanlar. Aynen şu konuşma oldu..
Ben: What's happening here?
O: President!
Ben o anda şok.. Hoop hemen köşeye dikildim. O obama buraya gelecek dedim. Galiba bir 30 dakika bekledikten sonra eşi ve kendisi araçlarının içinde önümüzden geçtiler. Ben de yoluma devam ettim. Ve karşımda new york'un önü kesilen tek caddesini kesen o iki hergele çıktı. Metlife binası ve GC. Kısa bir turdan sonra Rockefeller Binasına doğru yöneldim. Madem geldim neden elektronik eşya almıyorum düşüncelerindeyim. Hedef: PS4. Ama tabi saat 9.30 ve her yer kapalı. Starbucks'ta ufak bir dinlenme sonrası -eğer unuttuğum bir yer yoksa- otele doğru yönelme vakti gelmişti.
Sabah gene 7'de yollar beni bekliyordu. e herhalde böyle bir şehirde 3 saati uykuda harcamak yeterliydi. Bu sefer Madison Avenue.. Ve parkın altından geçerek batı bölgesi.. 1 saatlik yürüyüşün ardından arkadaşlarla buluşmak için ikinci caddeye geri dönecektim. 8'den itibaren yürümeye başlayarak kahvaltı için Magnolia Bakery'ye girdim. Enfes bir cupcake ve kurabiye kahve combosu yapıp, yenilenmiş enerji ile tekrar ait olduğum yere sokaklara döndüm. Arkadaşlarla buluşup ve onlara uyup biraz new jersey ve akşama da biraz Hudson River'da tekne gezisi ile bu günü de sonlandırmış olduk.
Gene şahane bir 3 saatlik uykunun ardından pazar sabahı rotamız Harlem'di. 42 st - 3 av otelin önünden başlayan yürüyüşümüz 125 sokağa kadar devam etti. O iki saat içerisinde arkanda 50-60 katlı gökdelenleri bırakıp o müthiş bölgeye doğru yürümek insana çok farklı duygular hissettiriyor. 125'i gördükten sonra bir yandaki caddeye geçip Malcolm X avenue'den geçerek Central Park'ın başlangıcına ulaşıyorsunuz. Tabi bu son aktivitenin tümü havanın tamamen aydınlık olduğu zamanlarda yapılması gerekmektedir.
Ve bundan sonra gene ufak tefek ziyaretler yaparak maalesef son ziyaretimi beni Jfk'ye ulaştıracak olan F train ve E train'a yaptım. Maalesef...
Washington'da katılmam gereken bazı toplantıları bitirdikten sonra 3 günlüğüne new york'a geçme fırsatını geri tepemezdim. Cuma günü sabahtan güzel olarak nitelendirilebilecek Washington şehrini az biraz daha dolaşarak öğle 12'de Jfk uçağına atladım. Taxi yolunda kalkışa 1 dakika kala gelişen bir aksilik bizi tam 1 saat uçağın içinde bekletse de, canım bir tanem büyük elmam beni sadece 55 dakika uzaklıkta bekliyordu.
Geçen seyahatimde yetiştiremediğim 1 yıldır aklımda kalan yerlerin listesini çıkarmıştım. Otele yerleştiğim gibi metroya atlayıp listeye çizik atmaya başladım.
İlk durak - Little Italy: Nereden bineceksiniz bilmiyorum ama Essex st. durağına ulaşmanız gerekiyor bir şekilde. Sonra sokaklar sizin caddeler benim yürüyorsunuz. İnanılmaz. 4-5 katlı binalar.. Hatta 3 bazen.. İki bina arasından bakıyorsunuz, karşınızda one world building... Manhattan'ın bu kadar içindesiniz ama manhattan'ın bu kadar dışındasınız. Biraz daha yürüyorsunuz Chinatown.. İnsanlar kapı önlerinde muhabbet ediyorlar. Tam iş çıkışı. Çok farklı milletlerden insanlar sokaklarda. Aileleriyle birlikte evlerine gidiyorlar. Ben çok açım. Noodle mı pizza mı karar vermeye çalışıyorum. Önüme önce pizzacı çıktığı için, ufacık 2 masa 4 bar tabureli genç bir arkadaşın işlettiği mahalle pizzacısına girdim. Tabi enfes..
Bu şehirde tek bir planım vardı. Deliler gibi yürüyecektim. Soho'ya doğru çıktım. Oradan da Park Avenue'ye.. Hedef Grand Central... Tam havanın kararmasına yakın yolumuz kahrolası federaller tarafından kesildi. Evet her yerde polis araçları vardı. Ve kavşağın dört köşesinde birikmiş insanlar. Aynen şu konuşma oldu..
Ben: What's happening here?
O: President!
Ben o anda şok.. Hoop hemen köşeye dikildim. O obama buraya gelecek dedim. Galiba bir 30 dakika bekledikten sonra eşi ve kendisi araçlarının içinde önümüzden geçtiler. Ben de yoluma devam ettim. Ve karşımda new york'un önü kesilen tek caddesini kesen o iki hergele çıktı. Metlife binası ve GC. Kısa bir turdan sonra Rockefeller Binasına doğru yöneldim. Madem geldim neden elektronik eşya almıyorum düşüncelerindeyim. Hedef: PS4. Ama tabi saat 9.30 ve her yer kapalı. Starbucks'ta ufak bir dinlenme sonrası -eğer unuttuğum bir yer yoksa- otele doğru yönelme vakti gelmişti.
Sabah gene 7'de yollar beni bekliyordu. e herhalde böyle bir şehirde 3 saati uykuda harcamak yeterliydi. Bu sefer Madison Avenue.. Ve parkın altından geçerek batı bölgesi.. 1 saatlik yürüyüşün ardından arkadaşlarla buluşmak için ikinci caddeye geri dönecektim. 8'den itibaren yürümeye başlayarak kahvaltı için Magnolia Bakery'ye girdim. Enfes bir cupcake ve kurabiye kahve combosu yapıp, yenilenmiş enerji ile tekrar ait olduğum yere sokaklara döndüm. Arkadaşlarla buluşup ve onlara uyup biraz new jersey ve akşama da biraz Hudson River'da tekne gezisi ile bu günü de sonlandırmış olduk.
Gene şahane bir 3 saatlik uykunun ardından pazar sabahı rotamız Harlem'di. 42 st - 3 av otelin önünden başlayan yürüyüşümüz 125 sokağa kadar devam etti. O iki saat içerisinde arkanda 50-60 katlı gökdelenleri bırakıp o müthiş bölgeye doğru yürümek insana çok farklı duygular hissettiriyor. 125'i gördükten sonra bir yandaki caddeye geçip Malcolm X avenue'den geçerek Central Park'ın başlangıcına ulaşıyorsunuz. Tabi bu son aktivitenin tümü havanın tamamen aydınlık olduğu zamanlarda yapılması gerekmektedir.
Ve bundan sonra gene ufak tefek ziyaretler yaparak maalesef son ziyaretimi beni Jfk'ye ulaştıracak olan F train ve E train'a yaptım. Maalesef...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)