Zam için yorum yapmayacağım. Farklı açılardan baktığımızda hepimiz haklıyız.
Garajda dururken ayda 200 tl masraf çıkaran araçlar,
yağmurda durmayan, karda çalışmayan, kuruda kısa mesafe almayan taksiler,
2-3 derece ayazda 20 dakikadır gelmeyen dolmuşlar,
istedikleri zaman güzergahını değiştiren minibüsler,
gece 6 saat çalışmayan raylı sistemler,
26 günde kazandığı 600 tl nin 150 tl sini o parayı kazanmaya giderken harcayanlar,
milyonlarca lira zararda olan çalışanlarının maaşlarını ödeyemeyen kurum,
1 liralık mazotu 3 liraya satan devlet,
yaşadağımız ülke türkiye; küba değil,
15 milyonluk garajı 1 milyar parası olanlar var,
öss ye çalışıyorum abi diyor genç, annesi çaldırıyor iphone undan, kendisini arasın diye,
öte yandan iç burkan örnekler zaten 1 saat sonra başlayacak haber televizyonu olmayan televizyonların haberlerinde.
Yüklem koymayayım yorum yapmayacağım dedim. Ama bunlar gördüklerim...
6 Kasım 2010 Cumartesi
10 Ağustos 2010 Salı
Aaa! O geldi, işte o, şey ya işte hatırla hadi...
Bugün sabahın köründe kırtasiyedeyiz Hasan ile. Hasan benim eğitim koçluğumu ben ise Hasan'ın başına dırdır etme yardımcılığı görevini üstlenmekteyiz. Neyse tabi beklendiği gibi elektrikler yok. Çünkü bizim elektrik ile işimiz var. Keşke iki kapıyı açınca oluştuğu gibi şu -ceryanı- oluşturabilsek. Günün karlarından saydığım Aziz Abi ile tanışmamız gerçekleşmiş, elektrikler gelinceye kadar esnaf moduna giriyoruz. Tabureler çekiliyor, çaylar geliyor. 1-2 dakikalık muhabbetten sonra güneşimizi bir hanımefendi engelliyor. Birşeyler soruyor ama zati cevaplar benimle ilgili değil halihazırda ben onun kim olduğunu bulmaya çalışıyorum. Yok ama üst kattaki damarlar tıkalı şuan. Bulamıyorum. Zaten 5-6 dakika sonra teyzemiz açıklıyor kimliğini. Saygıdeğer bir hocamız olduğu ortaya çıkıyor ama benim düşündüğüm o ünlü yazar değil. Tabi biz Hasan'la 50 santigratı zorlayan sıcaklıkta ismi aklımıza getiremiyoruz. Biraz önce anımsıyorum.
Ece Temelkuran değil miydi o agadi?
Pilim bitiyor aynen cep telefonu gibi kontrol edemiyorum. Affola.
Huz mâ safâ da' mâ kedür.
Ece Temelkuran değil miydi o agadi?
Pilim bitiyor aynen cep telefonu gibi kontrol edemiyorum. Affola.
Huz mâ safâ da' mâ kedür.
Bunu bana neden yapıyorlar?
4-5 ay geçti üzerinden. Rutinleşen İstanbul gezilerinden birinden dönüşümde Yenikapı'daydım. Bilet sırasında bundan sonraki ilk fakat günün son feribotuyla gitmek isteyen 25-30 kişiyiz. Önümde bekleyen bayan gişe memuruyla bir tartışma içerisinde. Rezervasyon yapmış ama biletini satmışlar falan filan... Tamam paşam seni son dakikaya kadar bekleselerdi. Gelmessen koltuk boş giderdi ne olacak dimi? Sonra babasını aradı; durumu anlattı filan. Bir cümle o anda beynime kazındı.
-Baba bunu bana niye yapıyorlar?
***
Ben böyle düşenemiyorum. Okuldan almam gereken bir belgeyi 3-4 kez gitmem sonucunda kerhen alabiliyorum, işler rast gidecek ümidiyle aldığım(sadece rezerve edip bırakmadığım) biletler yanıyor, hiç alakasız bir gün bir saatte tüm otobüsler dolu olabiliyor, hava sıcaklığı 45 derece elimde bir çanta yapmam gereken onlarca iş ve bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar saatim kalmış olabiliyor, tüm bu 5 gün almış koşuşturmaların ardından bir yanlış anlatım yüzünden -yanlış anlama değil- tüm koşuşturmalrım geçersiz olabiliyor. 30 saniye ile vapur kaçırmalar, taksicilerin tripleri bitmiyor tüm bunların ardından. Şu anda Tem'deyiz otogardan kalkalı 45 dakika oldu ama köprüyle pek bir alakamız yok. Tamam cuma mesai bitimi olsa eyvallah ama Allah aşkına salı 13.45... Mesai bitmeden Bursa'da olmam gerekiyordu. Gelgelelim ben bunlar neden oluyorum anlayamıyorum. Tüm bu kişiler oturmuş bunları bana kurmuşlar gibi düşünemiyorum ki 'bunu bana neden yapıyorlar yaaa' diye bağırıp kurtulayım. Ama çözeceğim az kaldı. Size de yazarım reçeteyi.
Önümdeki ekranda dom kamera marifetiyle yoldaki sıkışıklığı gösteren görüntü dönüyor ve kulaklıklarımdan linkin park-don't stay sesleri geliyordu.
-Baba bunu bana niye yapıyorlar?
***
Ben böyle düşenemiyorum. Okuldan almam gereken bir belgeyi 3-4 kez gitmem sonucunda kerhen alabiliyorum, işler rast gidecek ümidiyle aldığım(sadece rezerve edip bırakmadığım) biletler yanıyor, hiç alakasız bir gün bir saatte tüm otobüsler dolu olabiliyor, hava sıcaklığı 45 derece elimde bir çanta yapmam gereken onlarca iş ve bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar saatim kalmış olabiliyor, tüm bu 5 gün almış koşuşturmaların ardından bir yanlış anlatım yüzünden -yanlış anlama değil- tüm koşuşturmalrım geçersiz olabiliyor. 30 saniye ile vapur kaçırmalar, taksicilerin tripleri bitmiyor tüm bunların ardından. Şu anda Tem'deyiz otogardan kalkalı 45 dakika oldu ama köprüyle pek bir alakamız yok. Tamam cuma mesai bitimi olsa eyvallah ama Allah aşkına salı 13.45... Mesai bitmeden Bursa'da olmam gerekiyordu. Gelgelelim ben bunlar neden oluyorum anlayamıyorum. Tüm bu kişiler oturmuş bunları bana kurmuşlar gibi düşünemiyorum ki 'bunu bana neden yapıyorlar yaaa' diye bağırıp kurtulayım. Ama çözeceğim az kaldı. Size de yazarım reçeteyi.
Önümdeki ekranda dom kamera marifetiyle yoldaki sıkışıklığı gösteren görüntü dönüyor ve kulaklıklarımdan linkin park-don't stay sesleri geliyordu.
4 Mart 2010 Perşembe
Tüm İnegöl'e Benden Kadayıflı Tavukgöğsü
Sevgili İnegöl'lüler. Kulağıma bazı duyumlar geldi. Kadayıfın tarifi kaybolmuş ve ufak çapta bir ayaklanma başlıyormuş. Öncelikle bunda Yusuf'un hiçbir suçu yok. Tarif ilk yapımdan sonra kendi kendini imha ediyor. Bu benim bloguma ziyaretçi çekme taktiğim. Tarif aşağıda yazılı fakat tüm yazıları okumadan görünmeyecek şekilde ayarladım.(Bundan pek emin değilim)
Öncelikle
1 kg süt
1 su bardağı un
1 su bardağı şeker ile kremayı yapıyoruz. Soğuduktan sonra 1 paket kremşanti ile çırpıyoruz.
Sonralıkla
300 gram kadayıf
200 gram tereyağ
1 su bardağı şeker
1 su bardağı ceviz dörtlüsünü ceviz pembeleşinceye kadar kavuruyoruz. Yarısını tepsinin altına koyuyoruz, kremayı döküyoruz ve diğer yarısını üstüne koyuyoruz.
Afiyet olsun.
3 Mart 2010 Çarşamba
İnegöl! Bekleyin...
Arkadaşlar evdeki internetsizlik sorunundan ötürü tarifi gönderemiyorum. Ama hazır. 1-2 gün içerisinde yayımlanır. Eyvallah
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)