31 Mayıs 2012 Perşembe

Johan Elmander Cafe & Carl's jr.

Dakikası dakikasını tutmayan ve bu sene moda olduğu için kullandığımız "muson ormanları tipi iklim" nedeniyle ördek gibi İstanbul sokaklarında dolaşıyordum. Pazartesi sabahıydı, hemen karşı kıyıda kavurucu güneş vardı, ben ıslanıyordum ve derse geç kalmıştım. Gemiden tramvaya kadar pek sorun yoktu, oradan metrobüse geçerken biraz ıslanacaktım ama ya metrobüsten sınıfa gidişte ne olacaktı? Çünkü kanunlara göre yağmur en şiddetli olarak o zaman diliminde yağacaktı. Biz iki Bursa'lı olarak...

Yalnız Türkiye'de Kürt sorunu biter, özgür düşünce tamamen yerleşir, ırkçılık biter; şu hemşehrilik olayı bitmez arkadaş. Ben de seviyorum. İstanbul'da yolun ortasında birini göreyim öpesim geliyor. Emel sınıfta olduğunda "The İstanbullular" benim gözlerimi bağlayıp, domuz bağı yaparlarsa filan hemen kurtarır, imdadıma yetişir gibi geliyor.

Neyse biz iki Bursa'lı olarak ıslanmazsak ayıp olur düşüncesiyle tam o yağmurun en şiddetli anında metrobüsten indik. Emel benden daha önce indiği için tam anlamıyla bir sucuk olmuş, hatta benim hep aklıma gelen fakat ilk kez gördüğüm olay gerçekleşmiş, yağmurdan dolayı telefonu bozulmuştu. Biz iki Bursa'lı sucuk olarak karşılıklı oturmakta dersin bitmesini beklemekteydik. Son zamanlarda zaten zayıflayan Emel ayağa kalktığında, yağmur dolayısıyla daralmış ve vücuduna yapışmış kot ile beraber tam bir "Betty Spaghetti" olmuş ve Zehra Hoca-the smiley- nin dahi dikkatini çekmişti.  

Son 3-4 aydır yaşadığım haftalarımı üçe ayırmak çok mümkün. Eğer okula 3 gün geldiğim haftalardan biriyse, pazartesi sabah gündoğumundan çarşamba geceyarısına kadar öğrenci, perşembeden cumartesiye çalışan, pazar günü ise sporcu şirin oluyorum.(Bu kelimenin nereden aklıma geldiğini okuyucu birazdan anlayacak) Ve bu öğrenci olarak geçen dakikalar beni fazlasıyla mutlu ediyor.

Son haftaların gelmesiyle öğrencilerde yaşanması beklenen rehavetin -ki bu benim bildiğim lisede filan olur, bizim sınıfta pek yok- the büyük hoca cenk bey'de belirmesiyle dersler boş geçmeye başladı. Bu hafta da direk gelmememizi isteyerek yaptığı büyük kıyak bize güzel bir öğleden sonra yaşamamız için fırsat doğurmuştu. Ne yapacağımıza karar verilecekti ama artık şunu öğrenmiştik. Biz metrobüse binip İncirli hatta Zeytinburnu durağına gelene kadar karar veremiyorduk. Bildik yumurta-kapı ilişkisi...

Karar verildi ve Mecidiyeköy durağına kadar gidilecekti. Oturacağımız mekan ise Cevahir'in altında ki gerçek ismini öğrenmemekte-kullanmamakta ısrar ettiğimiz Elmander Cafe olarak tanımladığımız yer olacaktı. Kadroyu sayarsak: (önde oturanlar, soldan sağa: ARS, emin, özge) (arkada ayaktakiler, soldan sağa: hako mako, me, hemşehrim emel, sara)

Yemeğe geçmeye karar verdiğimizde emel, sara ve emin artık bizimle değildi. (ARS! Özel isimlerin ilk harfini dahi küçük yazarken senin isminin tamamını büyük harflerle yazmamı es geçmiyorsundur herhalde) 4 dükkanlık Pelican Mall da dahi karar vermemiz 10-12 dakika sürdüğü için burada ne kadar bekleyeceğimizi tahmin edemiyorduk. Bu sebeple benim fahri marka elçisi olduğum Carl's jr. ı önerdim. Ve gittik. Özge'nin şansına patatesler kötü çıktı ama neyse ki hamburgerin lezzeti onu örtbas ediyordu. Özge -the hamburger üstadı- çok güzel diyemese de güzel not vererek "canım birtanem carl's jr.ımı" beğendi. Hako, ARS ve ben zaten hamburger olsun da her türlü yeriz modundaydık. (yok gerçekten tv'de dönen reklamların bununla bir ilgisi yok)

Yemeğin alay konusu da ben oldum ama bir sor neden? Kola içtim diye. Yaz gelmiş, soslu patatesleri yemişiz. Sonra vay efendim neden 2 galon kola içtin. İçiyorum ama bir sebebi var. Şiddete meyyalim vallahi dertten... İşin aslı da şu; 2-3 bardak kola, deneme amacıyla 1 bardak ice tea(yeni bir marka getiriyor artık the coco-cola company) hazımı kolaylaştımak amacıyla bir bardak da soda. Budur yani. Neyse tabi yemek bahane güzel bir muhabbet oldu gene. ARS iş için aramızdan ayrılırken doldurduğu anket formunu teslim edilmek üzere bize bırakıyordu(ettik de). Havanın kararmaya başlamasıyla dükkan turumuzu da bitirip evlerimize doğru yola koyulduk. 5 duraklık mesafede uyumayı başaran ösge günün uykucusu, iki kişiyi mars eden emel günün değil zaten legend of all times, sara ilk kez dışarıda bizimle takıldı wellcomes, hako mako the loser(çarşambanın da katkısı var), emin günün hastası, ARS gönüllerin king'i ve ben en berbat yazarı seçildim.

Çok uzun oldu diğer günler ayrı yazı olsun.  

Sakın kendinizi sıkmayın
Kendinize çok iyi davranın
Ne olur kendinizi üzmeyin
Bu tür şeyler de çok fazla aklınızda yer etmesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder