12 Aralık 2011 Pazartesi

Barışa bir şans verin

İki sunumu atlattık bugün. Her türlü aksilik, gecikme ve yanlışlıklara rağmen. Zaten asıl yanlış olan benim burada olmam galiba. Veya daha doğrusu Bursa'da olmama rağmen İstanbul'daymış gibi davranmam. Neyse girdik artık bu yola, bitirmemek olmaz.
Başım çatlıyor. Bursa'ya gidince yatayım diyorum ama maç var, kaçmaz.
Dün İstanbul'da sezon öncesi hazırlık babında yarış vardı. Şu iki sunumum hazır olsaydı, 10 gündür İstanbul'da olmamı, eve 00.30'da gelmemi, hastalığa hazırlık aşamasında olmamı, pazartesi yapılacak sunumları düşünmeden giderdim. Ama yemedi. Bu şekilde dahi özet, çeviri, slayt, print derken gece ikide bitirebildim. Haftaya gece yarışı var, 3 senedir çok istememe rağmen gidemedim, bu sene de gidemeyeceğim gibi görünüyor.
----Aaa. Feribot türbülansa girdi.----
Cevap verseydim de birşey değişmezdi. Belki değişirdi. Bunu bilemeyeceğiz.

Model - Pembe Mezarlık çalıyordu.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Böyle kocaman gözleri var, öyle güzeller ki...

Vizeler vardı bu hafta. Tabi lisanstan sonra verilen arayı hesaba katarak zor geçeceği belliydi. Yani o notlar açılmıyor, o muhtemel sorulara bakılmıyor bile. Sanki sınav günü hiç gelmeyecekmiş gibi bir düşünce de yok. O ortaokuldaydı. Şimdi geleceğini bal gibi biliyorsun ama umursamıyorsun. Pazartesi başladı çarşamba bitti. Lisans sınavlarına göre bakarsak daha iyi veya kötü diyemem ama Emel'e de söylediğim gibi derslere katılıp sınavlara girdiğimiz takdirde bizi bırakacaklarını zannetmiyorum. Ama bunu 38 kez daha yazmam ve söylemem lazım. Hayır şaka bir yana aynı bizim gibi öğrencilik yani ders aşaması geçiren ve hiç girmediği derslerden dahi geçen arkadaşlarım var benim. Şimdi açık etmek istemiyorum.
Ama hayat güzel gidiyor. Yeni insanlarla tanışıyorum ve yeni yerler görüyorum. Öğrenciliğin veya sosyal aktivitelerin bir güzelliği de işinizde ki başarısızlıklar için harika bir sebep ve örtü olması. "Okuyom ben yeaa" diyebiliyorsunuz hemen. Bir yere gitmek için otobüs kullanabiliyorsunuz çünkü öğrencinin arabası olmaz. Yani olursa enteresandır. İndirimli akbil öğrencinin can dostudur, bir de bunu farkettim. 20 lira atıp, İstanbul'un altını üstüne getirmek ve en son ne zaman yüklediğini unutmak güzel bir hismiş.
Yeni insanlar diyordum...Yeni sınıfımdan bahsediyorum, 15 kişilik şahane sınıf. Tabi herkesi ayrı ayrı yazmam gerekmez ama değişik çıkışlarıyla Gülci'miz ve büyük başkan İrfan'ımız sınıfımızda ki bizden daha yerli "yabancı"larımız.
Böyle işte. Yaş olacak 25. Bedelli de vurmuyor bu arada. Ya zaten vursa da gitmezdim canım. Biiizzz ataları savaş meydanında... Ulen öyle bir giderdim ki. Valla parayı denkleştiremezsem kol saatimi dahi satardım.

Zaten hepimiz bir gün ölmek için yaşamıyor muyuz?


1 Eylül 2011 Perşembe

Ben "aveyaya" geçmek istiyorum

Sema ayinlerine gitmeyi aksatıyordum son zamanlarda. Geçen cumartesi İstanbul'dan Mustafa'yı beklerken bir uğrayayım dedim. Mahşeri kalabalık... e tabi cumartesi akşamı kalabalık olması bekleniyor ama bu kadar değil. İçeri girip 3-5 dakika bakındıktan sonra anlaşıldı işin aslı. Yo hayır ramazan olduğundan değil.
Aman Yarabbi...Bir tarafta lokmalar dökülüyor, bir tarafta macuncu, bir tarafta da avea köşesi var. Ah be sayın hocam eyvallah, cemaat gelsin millet kahveye gideceğine burada takılsın diye çay veriyordunuz da şimdi bunlar nereden çıktı. Ama tekkenin bahçeyi görseniz, sanki temenyeri aile çay bahçesi...
Perdeye yansıtılmış görüntüsünde hocaefendi güzel ahlaktan bahsediyor ama aveacı oğlan bir kızımızı ucuz tarifelerle kandırmış olacak ki, arkadaşına 2-3 dakika önce verdiği önemli kararı açıklıyor. "Ben aveyaya geçicem." Diğer konulardan bahseden diğer izle(me)yicilerin sesleri ile birlikte dersi dinlemek zorlaşıyor haliyle. Lokmalar dağıtıldıkça doluluktaki zirvemiz aşağı seviyelere çekiliyor. Ayin başlarken biraz daha azalıyor.
Tabi bunlar bizi ilgilendirmiyor. Biz kafayı boşaltmış şekilde ortamdan ayrılıyoruz.

2 Ağustos 2011 Salı

Toyota gibi adam

Sözlükte elemanlar Toyota reklamlı yeni formaları takmışlar kafalarına; yok efendim gecikti, yok efendim artık kendim forma yapacağım filan diyorlar.
Ben mi fazla önemsiyorum yoksa genelde de bu durum böyle mi diye düşünüyorum ama şu anda ortada lig yok kuzum. Milli maç arasından sonra başlanacak denilen ligin gerçekten başlayıp-başlamayacağı belli değil. Başlarsa kimlerle başlayacak? Hepsini geç zaten 2 takımla zar zor katılabildiğimiz sadece 6'şar maç izleyebildiğimiz şampiyonlar ligine kim gidecek? Yoksa bu sene de üstü kalsın canım diyerek başka ülkelere mi yol açacağız.
Ama formalar çıksaydı iyiydi.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Temmuz'un ve tokluğun son haftasonu

Şimdiki zaman...
Bizim grubun ilk kazanırken kaybedeni olan Ferit'in nişan merasimi için İstanbul'da olmamız gerekiyordu bu pazar da. Biz çağrılmış olan arkadaş grubu içerisindeydik. Uzun zamandır beklediğim mutlu haberin geldiği ve çok fazla yoğun geçen bir haftanın ardından ikinci yaşamadığım şehir olacaktı İstanbul bu hafta gidilen.
Cuma akşamı haftalık toplantımıza katıldıktan sonra tüm ısrarlara rağmen ertesi sabah erken kalkacağım, çanta hazırlayacağım bahaneleriyle yarım saat daha fazla takılmaktan erindim. Bisikleti alıyor musunuz pazarlıklarıyla sabah 05.00 seferine biletimi alıp, kardeşim Mustafa'yı arayıp haber verdim ve planı yaptık.
Bisikletleri aldığımızdan beri yapmayı planladığımız turların ilkini de bu haftasonu içerisine sıkıştırdık Mustafa ile. Ben bisikleti götüreceğim ve İstanbul suriçi-Adalar turu yapacağız nişandan ve işlerimizden arda kalan zamanda. Tabii ki biz yoğun işadamları olarak cumartesi sabahı ikimizin de yetiştirmesi gereken işleri var. Önce onları halledeceğiz.
Eve çantamı hazırlamaya giderken tam 700 gündür kullanmama rağmen bisiklet lastik ile işbirliği yaparak bana ilk şakasını yaptı. O dağlarda, taşlarda, merdivenlerde, ovalarda patlamayan lastik Heykel caddesinde patladı. Raptiye girdi. Neyse eve geldim ve ilk yamamı yapmaya başladım. İleriki dakikalarda farkettiğim 2.ve 3. patlakları da yamaladıktan sonra lastiği şişirip uykuya daldım, sabah inik bir lastik görebileceğimi düşünerek.
Sabah kalktığımda tabii ki lastik inmişti. Yıllardır her hafta gidip geldiğim terminale götürmesi için yardım istedim belki hayatımda sadece 5.kez. Otobüsün kalkmasına 5 dakika kala bagaj görevlisinin yanına gittiğimde şu şahane diyalog ortaya çıktı.
T.N.B.G. ( Tabii ki Nilüfer Turizmin çalıştırdığı bagaj görevlisi ): Yalnız bisikleti alamayız. Çok bavul var bakın ve ikramlar filan da var.
Ben: Hocam, bak şimdi ben bu ön lastiği çıkardığımda direksiyonu kırabiliyorum ve bu bir bavuldan daha az yer kaplıyor.
T.N.B.G.: ( 10-15 saniye düşünür ) Hocam gel şu yan tarafa bir bakalım.
Kapağı bir açar ve 10 metreküp yer boş. Buyrun koyun der ve ben bisikleti aynen o şekilde yatırırım rahat rahat.
Feribot sırasından dolayı Mustafa'yı yarım saat bekletsem de haftasonu başka bir aksilik yaşamamız dikkatimi çekmedi değil. (Bro unuttuysam hatırlat) Bisikleti eve kilitleyip işlerimize koyulmamız ve hemen hemen aynı vakitlerde bitirip buluşmamız takdire şayandı. Tabii ben gece geç vakit uykulu veyahut sabah erken uyku sersemi gittiğim Mustafa'ların evi bulamadığım için şu konuşma kayıtlara geçti.
-Ya abi ben pazara girdim sizin evi arıyorum.
-Agadi ne işin var pazarda?
-İşte sabah size giderken bir pazarın başını görmüştük ya işte onu görünce girdim ben de. Zati Teknosa binasını da görüyorum.
-Heh iyi o zaman ben de pazardayım.(--dikkat--ne işin var pazarda,ben de pazardayım) Teknosa'ya doğru gel.
Neyse tabi 5 dakika sonra buluştuk. Saat 15.30. Normalde biz 13.30 da yola çıkarız diyorduk. Neyse eve gidiş, üst baş değişimi, enerji ikmali derken dakikalar geçiyor ama biz rahat. Galiba 16.30 gibi artık çıkalım diyoruz ama daha Mustafa'nın bisiklet bakımdan alınacak, benim arka lastik değiştirilecek. Yani biz bayağı rahatız. He iyi mi oldu? Süper oldu serinde yola çıkmış olduk. İşte bu çıkıştan sonra tam 5 kez insan eve döner mi sevgili okur? Biz döndük, sorma neden...
Hafif tempolu turumuzu şöyle maddeleyebiliriz.
*Göztepe 17.30
*e-5
*Üsküdar
*Adliye (benim bisikletin garanti belgesini aldık ve ufak bir bakım yapıldı)
*Bağlarbaşı
*Sahil
*Beşiktaş
*Maçka
*Teşvikiye 19.30
*Harbiye
*Taksim
*Galatasaray
*Tünel
*Karaköy
*Sultanahmet 20.30
*Kadıköy İskelesi ( Eminönü'nde olan )
*e-5
*Göztepe 22.30
31 km ve 1 saat 50 dakika bisiklet üzerinde geçen zaman

Şahane yemekler ve güzel bir uykunun ardından zaten ikimizin de az az istemediği adalar turu kendiliğinden iptal oluyor. Ama öyle bir anlaşma kabiliyetimiz var ki, ikimiz de birbirimize en ufak bir telkinde bulunmuyor, sabah 9.00 gibi tam anlamıyla kalkmış oluyoruz ve kimse yav biz neden gitmedik demiyor. Hatta aile eşrafı da iyi oldu yorulacaktınız bak ne güzel kahvaltı yaptınız filan diyorlar ama biz zaten durumdan çok memnunuz. Kahvaltıda gelen kuru köfteler beni şaşırtsa da günlerdir az uyuyarak geçen gecelerden sonra 7 saatlik uyku ve dünkü enerji sarfiyatının ardından eksiksiz kahvaltı şahane gidiyor. Gene yollarda hasret kaldığım çaya olan hasretimi 10 bardak filan içerek gideriyorum.
Kullanacağımız arabanın gelmesiyle 12.30 pazar günü için evden çıkış saatimiz oluyor. Yolda bir indirim üç bindirim yaparak, Bakırköy'e ulaşıyoruz ve Küçükçekmece'ye giderken kayboluyoruz. Evet burayı tekrar okumanıza gerek yok çünkü arabaya en son Bağcık'ı aldık ve yolu o tarif ediyor. Çünkü beyim bana:
-Samet arabada neden gözlük takıyorsun, Samet beni sıkıştırdın, Samet askere neden gitmiyorsun demekten yola bakamıyor ki. Burada şair ağır konuşmuyor çünkü okullar başladığında okula 15 dakika uzaklıkta bir arkadaşının evinin olması büyük avantaj.
Tam dakikasında törene yetişip eski arkadaşlarla görüşüyoruz ve yenileriyle tanışıyoruz. Pardon bir kişiyle tanışıyorum ben çünkü gene Bağcık, Mustafa ile tanıştırdığı hanımefendiyi benimle tanıştırma gereksinimi duymuyor. Bir kez daha çok şahane 5 saat geçirdikten sonra Hasan ve Akay ile beraber Anadolu yollarına düşüyoruz. Ama Hasan'ı köprüye gelmeden sallandırıyoruz. Kapımın gerçekten içeriden ve dışarıdan açılmaması bana gün boyu ayrı bir hava katıyor. Nedense...
Muhabbet muhabbeti açıyor ve geldiğimiz nokta Çekmeköy. Akay dondurma yemeden bu muhitten çıkamazsınız diyor ve oturtturuyor bizi pastaneye. Ama o ne lezzet. Ardından masaya Niğde gazozları geliyor. Frambuazlı gazozlarımızı da içip kaçıyoruz. Kaçıyoruz ama Akay'ı bırakırken annesiyle de tanışmış oluyoruz. Bize sütlaç ikram ediyor ama yer yok ki.
Pazar akşamı günübirlikçiler dönüş yolunda tabi az biraz sıkışıklık var, zaman da dar eve gidiş çanta hazırlayış, teraviye yetişme ve 23.10 da otobüse kapağı atma planları var önümüzde. Bu sefere binilmesi lazım çünkü sabah sahura eve yetişen sefer bu. İşte bu yazıyı asıl yazma nedenime geliyoruz. Ya arkadaş bir namaz bu kadar mı dakik biter, bu kadar mı hızlı çıkılır ve terminale ulaşılır, otobüs tam vaktinde orada olur, sizi şahane bir T.N.B.G. karşılar hemen "bisikleti mi koyacağız abi böyle alalım sizi" der, bindiğiniz gibi otobüs anında kalkar. İşte bunların hepsi üst üste geldi. He aga nedir bunun olayı derseniz, teslimiyet diyorlar.
Eve geldim sahuru yaptık ve yattım. Şu anda işteyim ama piyasa sanki pazar günü gibi. Uzun zamandır ihtiyacım olan bir haftasonuydu. Gözümsün bro.

p.s.: car-pool - yav adamlar metrobüs yapmışlar işte. (ellerinden öpüyorum bu yorum için Muhittin Abi)

-aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
-çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

ülkü tamer


6 Haziran 2011 Pazartesi

to:kenanevren@tatlisudarbeciligi.com

Evren Paşa, ne için sorgulandığını ve yargılanacağını bilmiyormuş. Benim doğum tarihim tutmuyor ama bilenlere soralım.
O sıralar 17 yaşında olan Erdal Eren' e soralım.
Gözaltına alınan 650 bin kişiye soralım.
İşkenceden ölen 177 kişinin anne-babasına soralım.
Cezaevlerinde ölen 299 ve kuşkulu biçimde ölen 300 kişinin arkadaşlarına soralım.
İdam cezası alan 517 kişiye soralım.
Sakıncalı olduğu için işten çıkarılan 30 bin kişiye ve parasız kalan ailelerine soralım.
Bir de unutmadan hani Deniz vardı ya, yedi yaşında babası ölüyordu. Bundan sonra dedesinin yanında köyde yaşayacaktı. Bir de ona soralım.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Slovenya'ya selamlar

Evet şu anda gözlerim dolu dolu oldu bilinmez niye...
Türkiye dışından ilk ziyaretçimiz Slovenya'dan aramıza katılan arkadaşımız oldu. Kendisi özel bir selamı hak ediyor. Esen kalın.

Bir de tur listesi yazalım

Şimdi bisikletleri aldık, hastalığa yakalandık. Yaz tatilimizin içerisine bir yere 10 günlük bisiklet turunu sıkıştırdık. İşte efendim lazım olacaklar.

Giyim

Uzun ve kısa kollu forma
Uzun ve kısa tayt
Pedli tayt
İç çamaşırları
Çoraplar
Polar üst
Bere, eldiven
Şapka/bandana
Mayo (nehir, göl, şelaleler için)
Pijamavari kıyafet
Alt-üst yağmurluk
Bot (kaya tırmanışı için)
Su ayakkabısı (rafting için)
Kirli poşeti

Teknik

Kask, eldiven, gözlük
Km. saati
İç lastik x3
Pompa, alyan, yama takımı
Ön ve arka lambalar, kafa lambası
Fren, vites, akort telleri, akort anahtarı
Zincir baklası
Zincir yağı
Harita, pusula (GPS'imiz alamadık)
Defter, kalem
Suluklar
Kancalı lastikler
Tulum, mat, çadır, yastık/boyunluk
Kamp ocağı ve yemek seti
Çakmak, çakı, plastik tabak-çatal-kaşık-bardak, tuz, şeker, sakız, konserve, kuru yiyecekler
Düdük
Çöp poşeti (büyük boy bagaj için)
Şarj cihazı

Kişisel

Şampuan, saç kremi, duş jeli,sıvı sabun, krem
Diş fırçası, macun
Islak mendil,
Güneş kremi

F1 yarışı hakkında bilmemiz gerekenler

Son kez yapılacağı ihtimali ve biletlerin futbol maçı bileti fiyatına satılması sebebiyle benim içimde bir nebze de olsa yarış tutkusu, otomobil tutkusu var diyenin gitmesi gereken yarıştır. her yarışa seyirci olarak katılmış biri olarak ekonomik ve sıkıntısız yarış rehberini şu şekilde hazırladım. (beraber gideceğimiz arkadaş grubumuz için hazırlamıştım ama tüm sözlük yararlansın diye düşünüyorum)

Ben şöyle aklımdan geçenleri yazayım ortak karar verelim. diğer gelecek arkadaşlara da okutursun onlarda katkıda bulunurlar.

Cumartesi sabahı istanbul'un 5-6 farklı noktasından kalkan iett otobusleri ile 9 da piste varış.
Gişeden 70 tl ye açık alan bileti alış.
Anında giriş ve start finish düzlüğünün çıkışına yayılış.

---Gerekli malzemeler---
1-çanta
2-piknik sandalyesi ve veya havlu
3-şapka
4-kulak tıkacı
5-güneş kremi
6-gözlük
7-grup gidilecekse muhabbet olacağından kitaba gerek yok ama yalnız iseniz muhakkak okumanız lazım geçmez o 8 saat.

Ve en önemlisi gıda olayı...
Büferlerde geçen sene hotdog 9-10 tl döner 12-14 tl kola 6-7 tl su 4-5 tl olduğundan günlük iaşemizi yanımızda taşımamız şart.

Tahmini kişi başı tüketim
1,5 lt su (gece buzluğa konulup dondurulması gerekir. hem diğer meşrubatları soğuk tutuyor hem de öğlen sıcağında tam içime hazır oluyor)
1 lt meyve suyu
1 lt kola
1 paket cips
1 paket biscuit

Ve benim anneme her bir ögün için ikişer tane hazırlattığım sosisliler. goralı filan yaptırmayın abartmaya gerek yok. zaten akşama doğru içinden sosis çıkması bile bir mucize o sıcakta ve heyecanda. cumartesi ve pazar günü ayrı ayrı hazırlanacaksa içine ketçap mayonez ve kaşar peyniri konabilir bir gün dayanıyor ama benim gibi şehirdışından geleceği için cumartesi sabahtan çıkacaklar pazar günkü sosislilere koydurtmayın, heba olur.
Son yarış 6 gibi bitiyor cumartesi günü. aynı otobüslerle dönüş yapıyoruz. pazar sabahı gene ilk otobüs gidiş. bu arada otobüslere akbil ile biniyoruz. artık artık allah ne verdiyse 2-3 tam bilet düşüyor. yani 20 tl lik yükleyelim. yoksa şoför abilerin ellerini çakma pozisyonuna getirip -fayf tele fayf tele- demelerine yol açarız. pazar akşamı 5-6 gibi start finishe girip asfaltı öptükten sonra pistten ayrılışı gerçekleştiririz. belki de bu türkiye de izleyeceğimiz son f1 olacak. inşallah olmaz tabii.

Bisiklet

2 yıldır lisanslı sporcu olarak kullandığım dağ bisikleti artık bende bir tutku ve yaşam biçimi olmaya başladı. Şu anda amacım etrafımda yeni bisikletçiler türetmek. Kankam bu yolun ilk yolcusu oldu. Ardından alt komşunun oğlu, dernekten bir öğrenci arkadaş onu izlediler. Artış devam etmekte. Bende ezelden beri derli toplu yaşamayı ve çanta toplamayı seven biri olarak bir liste oluşturdum.
İşte 500 ila 1000 tl arası bir bütçe ile v-fren giriş seviyesi bir bisiklet aldığınızda 200-500 tl arası harcayarak kurabileceğiniz set. Bu set opsiyoneldir fakat sürüş güvenliği ve rahatlığı sağlar. Zevki arttırır.

Amatör olarak yarışlara giren ve günübirlik turlar yapan biri olarak yollarda sıkıntı olmaması için şöyle bir takım kurabiliriz.

1-bisiklet
2-kask
3-suluk ve kafesi
4-bisiklet çakısı (alyan + tornavida içeren)
5-gözlük
6-pompa
7-iç lastik
8-yama seti
9-ön far
10-arka flaşör
11-kilit
12-hız + mesafe ölçer
13-sele altı çantası (sırt çantası yollarda cehennem azabı olur)

Kıyafet konusuna girmiyorum. Akıllara hemen tayt geliyor tabii ki ama şu anda günlük 100 km filan yapıyorum geçtiğimiz 9 gün içerisinde 2 yarışa girdim ama ne o taytı ne o 200 tl lik takım formalarını alıp giymem. O yüzden şöyle bitirebiliriz...

14-nike puma vs. drifit t-shirt
15-gene özel kumaştan jack wolfskin vs. pantolon.

4 Nisan 2011 Pazartesi

En büyük hile, hilesizliktir.

Blogspot kapanmıştı, bugün laptoptan denedim açıldı. İnşallah genel olarak yasak kalkmıştır. Tabii ki, paragraflara filan dikkat ettim yazıda ama kaydet dediğimde düz yazı olarak atıyor. Gözümsünüz. Cuma günü sabahtan rutin ziyaretler için İstanbul'a ayak basıyorum. Akşama kadar işim var. 8 gibi işim bitiyor ve Beşiktaş'ta M.'nin okuldan çıkmasını bekliyorum. 5-6 saat sonra Kadıköy'ünden! (biz eskiden İstanbul'da böyle konuşurduk efenim) otobüse bineceğimden öyle takılacağız rahat rahat. Neyse tabi ben beklemekten rahatsız olarak M.yi arıyorum. Meşgule atıp mesaj çekiyor.
-Yarım saate çıkacağım. Ön kapıdan gir kantinde emre var abi. Benim iç ses cevap veriyor: -Amaann takılırım çarşı'da biraz daha, bir de şimdi kantinci Emre Abi ile tanışamayacağım. Ulen takoz. Tamam 5 senedir çarşıya gelmemişsin, özlemişsin ama dur iki saniye mesajı adam akıllı oku. Halbuki sonra tanıştık, Emre arkadaş canayakın, pozitif, çok muhabbetşinas bir adammış. Emre abi diye okursan tabi kantinci olur o sana.
Neyse M. çıktı dersten. Dedi ki abi üst katta 80'ler partisi var ben Emre'nin kartını aldım gel girek. Sağolsun ben yarın Adana'ya gideceğimden şive sıkıntısı çekmeyeyim diye birkaç saat böyle konuştuk. Öğrenci giriş kapısında turnikelere dayandık. M. kendi kartıyla geçiş yaptı tabi aynı saniye içerisinde ben de okuttum ama geçiş vermiyor. Hayır hiç bir ses filan yok makinada. M. döndü. Tabi hemen arkamızda güvenlik görevlisi. Bizim ŞŞAL'da 'şerif' olarak seslendiğimiz abi.
M.: Ne oldu okumuyor mu?
S.: Valla dokunduruyorum ama...(iç ses: tamam böyle şey görmedik 6 sene okuduk, fakat sabah bir plazaya girerken güvenlikten böyle geçtim. Antremanlıyım yani.)
M.: Ya şöye tutsak filan. Allah Allah.
S.: Buraya dokundurmuyor muyuz? (iç ses: valla kartın üzerinde türk telekom filan yazıyor ama bizimkiler aynı zamanda orada çalışıyor ya, entegre kart çıkarmışlardır herhalde.)
M.: Agadi yanlış kart mı çıkardın acaba cüzdandan? (bak burada tribünlere(şerif'e) oynuyoruz. Ulen sen verdin kartı 5 saniye önce bana.
S.: Sürtecez mi acaba kredi kartı gibi. (hani artık çare kalmadı, saçmalamalar başladı. iç ses: vay be adamlar ne teknoloji kurmuşlar. emre arkadaş( ki kendisini henüz tanımıyorum adamın kartını kaptıracağız) binadan çıkış yapmadığından tekrar bir giriş kabul etmiyor.) Yuhh. Yani oha. Abi 4 buçuk saniye içerisinde bu kadar mı diyalog, olay, düşünce olur. Şerif'e daha fazla kıl kaptırtmadan M.çıkış yapıyor ve biz kendimizi dışarı atıyoruz. Kart mı bozulmuş arkadaşlar sorusuna "Yo yo birşey yok" cevabı veriyoruz. O zaman ne ayak sorusu gelebileceğini düşünmeden. M. diğer kapıyı deneyelim diyor. 3 tane şerif var burada. 6 saniye içerisinde gerçekleştirdiğimiz ehliyet-yaka kartı değiş-tokuşunun ardından ikimizde okula dahil oluyoruz. Ve 6 saatin 3'ünü burada geçiriyoruz.

p.s.: Şu anda Elif'i okuyorum da yazarın arkadaşı için kullandığı J. kısaltmasından esinlendim ve ben de M. kullandım. Hani gizli birşey yok kendisi can dostum Mustafa'dır. Paulo'ya bir selam etmiş olduk böylece.