10 Ağustos 2010 Salı

Aaa! O geldi, işte o, şey ya işte hatırla hadi...

Bugün sabahın köründe kırtasiyedeyiz Hasan ile. Hasan benim eğitim koçluğumu ben ise Hasan'ın başına dırdır etme yardımcılığı görevini üstlenmekteyiz. Neyse tabi beklendiği gibi elektrikler yok. Çünkü bizim elektrik ile işimiz var. Keşke iki kapıyı açınca oluştuğu gibi şu -ceryanı- oluşturabilsek. Günün karlarından saydığım Aziz Abi ile tanışmamız gerçekleşmiş, elektrikler gelinceye kadar esnaf moduna giriyoruz. Tabureler çekiliyor, çaylar geliyor. 1-2 dakikalık muhabbetten sonra güneşimizi bir hanımefendi engelliyor. Birşeyler soruyor ama zati cevaplar benimle ilgili değil halihazırda ben onun kim olduğunu bulmaya çalışıyorum. Yok ama üst kattaki damarlar tıkalı şuan. Bulamıyorum. Zaten 5-6 dakika sonra teyzemiz açıklıyor kimliğini. Saygıdeğer bir hocamız olduğu ortaya çıkıyor ama benim düşündüğüm o ünlü yazar değil. Tabi biz Hasan'la 50 santigratı zorlayan sıcaklıkta ismi aklımıza getiremiyoruz. Biraz önce anımsıyorum.

Ece Temelkuran değil miydi o agadi?

Pilim bitiyor aynen cep telefonu gibi kontrol edemiyorum. Affola.

Huz mâ safâ da' mâ kedür.

Bunu bana neden yapıyorlar?

4-5 ay geçti üzerinden. Rutinleşen İstanbul gezilerinden birinden dönüşümde Yenikapı'daydım. Bilet sırasında bundan sonraki ilk fakat günün son feribotuyla gitmek isteyen 25-30 kişiyiz. Önümde bekleyen bayan gişe memuruyla bir tartışma içerisinde. Rezervasyon yapmış ama biletini satmışlar falan filan... Tamam paşam seni son dakikaya kadar bekleselerdi. Gelmessen koltuk boş giderdi ne olacak dimi? Sonra babasını aradı; durumu anlattı filan. Bir cümle o anda beynime kazındı.
-Baba bunu bana niye yapıyorlar?

***

Ben böyle düşenemiyorum. Okuldan almam gereken bir belgeyi 3-4 kez gitmem sonucunda kerhen alabiliyorum, işler rast gidecek ümidiyle aldığım(sadece rezerve edip bırakmadığım) biletler yanıyor, hiç alakasız bir gün bir saatte tüm otobüsler dolu olabiliyor, hava sıcaklığı 45 derece elimde bir çanta yapmam gereken onlarca iş ve bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar saatim kalmış olabiliyor, tüm bu 5 gün almış koşuşturmaların ardından bir yanlış anlatım yüzünden -yanlış anlama değil- tüm koşuşturmalrım geçersiz olabiliyor. 30 saniye ile vapur kaçırmalar, taksicilerin tripleri bitmiyor tüm bunların ardından. Şu anda Tem'deyiz otogardan kalkalı 45 dakika oldu ama köprüyle pek bir alakamız yok. Tamam cuma mesai bitimi olsa eyvallah ama Allah aşkına salı 13.45... Mesai bitmeden Bursa'da olmam gerekiyordu. Gelgelelim ben bunlar neden oluyorum anlayamıyorum. Tüm bu kişiler oturmuş bunları bana kurmuşlar gibi düşünemiyorum ki 'bunu bana neden yapıyorlar yaaa' diye bağırıp kurtulayım. Ama çözeceğim az kaldı. Size de yazarım reçeteyi.

Önümdeki ekranda dom kamera marifetiyle yoldaki sıkışıklığı gösteren görüntü dönüyor ve kulaklıklarımdan linkin park-don't stay sesleri geliyordu.